Bakış Açıları ve Anlatıcı Türleri:Gözlemci, İlahi, Kahraman Bakış Açısı
Edebî Metinlerde Bakış Açıları ve Anlatıcı Türleri
Bakış Açısı ve Anlatıcı (Tiyatro hariç)
a) Anlatıcı:
Masalı, efsaneyi, hikayeyi, romanı okuyucu/ dinleyici durumundaki bizlere anlatan varlıktır.
Adı geçen eserlerin iç dünyalarında olup biten her şeyi (olaylar, meseleler, kahramanlar, mekanlar, zamanlar) gören, bilen, duyan, idrak eden; kendine has imkan, tercih, dil ve üslubuyla biz okuyucu/dinleyicilere anlatan varlıktır anlatıcı. Anlatıcının değişim süreci ikiye ayrılır: “Sözlü dönem anlatıcısı” ve “yazılı dönem anlatıcısı”.
Destan, masal, menkıbe, efsane, halk hikayesi, mizahi fıkra gibi sözlü dönemin anlatma esasına bağlı edebi türlerinin anlatıcıları, gerçek birer insandılar. Etiyle kemiğiyle, dinleyicilerin karşısına çıkan bu anlatıcılar, somut birer varlıktılar. Ustasından öğrendiği aksesuarları (saz, baston, mendil vb.) jest ve mimik örnekleri, halk hikayesi anlatan aşıklar, hikayeler anlatan meddahlar ve masal anaları.
b) Bakış Açısı:
Herhangi bir varlık, olay ve insan karşısında, sahip olduğumuz dünya görüşü, hayat tecrübesi, kültür, yaş, meslek, cinsiyet, ruh hali ve yere göre aldığımız algılama, idrak etme ve yargılama tavrıdır.
Anlatımda Bakış Açıları ve Anlatıcı Türleri Şunlardır:
1) Hakim Bakış Açılı Üçüncü Tekil (O) Anlatıcı (İlahi = Tanrısal bakış açısı):
Yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olan her şeyi bilir, görür ve duyar. Kahramanların gönlü veya kafasından geçenleri okumaya kadar uzanır.
Anlatıcı, anlattığı olayların dışında durur, gören durumundadır. Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşur. Yazarın dilini kullanır ve bu sebeple ona “yazar-anlatıcı” da denilir.
Zaman zaman okuyucu ile diyaloga girmekten, onlarla sohbet etmekten ve onlara yol göstermekten geri durmazlar.”
İlahî bakış açısı, destandan romana geçmiş bir yöntemdir.
İlahî bakış açısı, klasik romanlarda çok kullanılmış olan, bugün de rağbet görmeye devam eden bir bakış açısıdır.
Tarık Buğra, Küçük Ağa romanında; Tolstoy, Savaş ve Barış’ta; Mehmet Rauf, Eylül’de İlahî (hâkim) bakış açısını kullanmıştır.
Örnek Metin-1
“Küçük Hasan hiçbir şey düşünmeden ilerliyordu. Ne evde kendisinin dönmesini bekleyen iki küçük kardeşi ne de dört saat uzaktaki nahiye merkezinde hizmetçilik yapan anası bu anda aklında değildi. Ayranını satıp satamayacağını da düşünmüyordu. Kafasında yalnız bir şey vardı: Bu yolu tekrar yürümek, geri dönmek mecburiyeti…
Uzun bir ağlamanın sonundaymış gibi içini çekti. Maşrapayı tuttuğu sol elinin çatlaklarla örtülü üst tarafı ile burnunu sildi. Gözlerini ileri çevirince istasyona yaklaştığını gördü…” (Sabahattin Ali, Ayran)
Örnek Metin-2
Bütün o parlak ışıklar, sağa sola savrulup giden şimşekler ve dalga dalga büyüyerek her şeyi yutan karanlık noktalar yavaşça kayboldu. Korkarak gözlerini açtı. Saatlerdir balyozla dövülüyormuş gibi zonklayan başının sol yanındaki ağrının kalmadığını hissetti. Bundan önceki krizlerde olduğu gibi şiddetli bir mide bulantısı yoktu; ama yüzünün sol yanındaki, sol kol ve bacağındaki uyuşukluk devam ediyordu. Kalktı. Perdelerin sıkı sıkıya kapatılmasıyla iyice karartılmış küçük odayı yavaşça geçti.
2) Kahraman Bakış Açılı Birinci Tekil (Ben) Anlatıcı:
Kahramanlardan birisidir. Bu anlatıcı, aynı zamanda olay örgüsünün bütün yükünü üstlenen asıl kahraman olabileceği gibi, daha da geri planda yer almış kahramanlardan biri de olabilir. Bir insanın sahip olduğu veya olabileceği bilme, görme, duyma, yaşama imkanları ile sınırlıdır.
Her zaman kendi yaşadıkları, bildikleri, duydukları ve hissettiklerini öne çıkarır.
Kahraman anlatıcının söz konusu olduğu roman ve hikayeler, çoğunlukla “otobiyografik” karakterlidir.
Kahraman anlatıcı, kendi dil ve üslubunu kullanır ve birinci tekil şahıs ağzıyla konuşur. Okuyucu ile daha sıcak, samimi ve inandırıcı bir diyalog kurmasıyla okuyucuya daha yakındır. Özellikle eserin hatıra defteri, günlük, mektup tarzında kaleme alınması, bu etkiyi daha çok güçlendirir.
Örnek Metin-1
“Balkondaki birlikteliğimiz ayrılığı besliyordu kuşkusuz. Susuyorduk. Dalıp gitmeler, birbirimize doğru eriyip akarcasına gülümsemeler, kirpik düşürüp kaş kaldırmalar sözlerden daha anlamlıydı…
Çay içmiş miydik o gün, bilmiyorum. Birkaç dakika, saat, gün ya da yıl sonra ben ayağa kalkmıştım. Gidiyordum. Dudaklarımın kenarında bir bilmeceyi çözememenin sıkıntısı. Balkondan salona, salondan antreye, kapıya ve merdivenlere yürüdüğümü anımsamıyorum. Yürümemişimdir belki, balkon kuşları gibi uçmuş gitmişimdir tek başıma. Gökyüzünün rengine dönüşe dönüşe gözden yiterken bakmışsındır arkamdan…
… Tankların, bando takımının ve atların arkasındaki apartmanların hepsi yerli yerinde duruyor; değişen sadece sahipleri ve renkleri. Dedelerine, babalarına, annelerine benzeyen insanlar sarkıyor pencerelerden. Balkonlardan da öyle.
0 balkonlardan birinde sen varsın. Caddedeki bağırsak gurultusunu boğan ve giderek alışkanlığa dönüşen alkışlara aldırmadan hâlâ çay dolduruyorsun bardaklara. Çırpınan buharlar ellerini silmiş zamanın gözlerinden.
Bense, bando takımının ikinci sırasında trompet üflüyorum. Gözlerim sana doğru uçan bir çift balkon kuşu. (Hasan Ali Toptaş, Balkon )
Örnek Metin-2
“Ben bir ağacım, çok yalnızım. Yağmur yağdıkça ağlıyorum. Allah rızası için kulak verin şu anlatacaklarıma. Kahvelerinizi için, uykunuz açılsın, bana cin gibi bakın da size niye bu kadar yalnız olduğumu anlatayım.” (Orhan Pamuk, Benim Adım Kırmızı)
3) Gözlemci Bakış Açılı (Ben veya O) Anlatıcı:
Anlatıcı, dış dünyada olup bitenleri, sadece gözlemek/izlemekle yetinir. İkinci aşamada da gözlemlerini tarafsız bir gözle okuyucuya nakleder. Bir “yansıtıcı” konumundadır. Çok daha az bilgilidir. Onun bilme, görme, duyma yetenekleri geçmiş ve geleceğe uzanmadığı gibi, kahramanların ruh hallerine de yetişemez.
Hem üçüncü tekil hem de birinci tekil olabilir. Anlatıcının bakış açısı sınırları ve anlattıkları karşısındaki tutumuna dikkat etmek zorundadır.
Örnek Metin
“Bu Nihat eskiden böyle değilmiş. Annesi de böyle değilmiş söylediklerine göre, dokunsan kırılacak türden, dağlalesi gibi incecik bir kadınmış. İşte, pazaryerine bakan o geniş avlulu evde yaşarken babaları olacak adam günün birinde birdenbire bırakıp gitmiş bunları. Neden gitmiş bilmiyorum, bana işin bu yanını hiç anlatmadılar. Konu buraya gelip dayandığında, hüzünlü hüzünlü çalkalanan büyük bir iştahla o evin bulunduğu yöne doğru bakarak hep kadının güzelliğinden söz ettiler daha doğrusu. Güzelliğinin yanı sıra, melekler kadar iyi oluşundan söz ettiler sonra; dürüstlüğünden, sessizliğinden ve kibarlığından söz ettiler. Öyle ki, sonunda, adam sanki kadının bu özelliklerine dayanamayıp kaçmış gibi oldu benim gözümde. Ne bileyim, belki de gerçekten öyledir; gün gelmiş, bir kadının bu kadar iyi, bu kadar dürüst ve kibar oluşuna dayanamamıştır. Dayanamayınca da, ulan iyiliğin bu kadarı da fazla be, bu kadarı da fazla, diye almış başını çekip gitmiştir.
İşte böyle, her gün bir başka sokakta sürermiş bu koşuşturma.
Dediklerine göre, bugün de buradan geçeceklermiş.
Bak işte geçtiler, bak işte, gördün mü? ( Hasan Ali Toptaş, Nihat)
4) Çoğulcu Bakış Açısı ve Anlatıcıları:
Anlatıcılardan iki veya daha fazlasının aynı eserde kullanılması tarzıdır. Asıl çoğulcu bakış açısı, tek bir anlatıcının esas olduğu eserde, olay örgüsünde yer alan kahramanlardan birkaçının da bakış açılarına yer verilmesi biçiminde gerçekleştirilir. Bu tür bir tavır, (X) olayının okuyucuya takdimini daha çok inandırıcı hale getirecek ve okuyucuyu tek bir anlatıcının esiri olmaktan kurtaracaktır.
Oğuz Atay‘ın Bir Bilim Adamının Romanı‘nda çoğulcu bakış açısı yöntemi kullanılmıştır.