RAKS EDEN DİL
RAKS EDEN DİL
Eski Yunan estetiği şiirde musiki arar: “Musalar yani her biri bir güzel sanatın tanrıçası olan altın sesli Yunan ilahileri; şairler, lisanı sözden çok ses hâline koyabilsinler ve bunu anne tabiattan yükselen sesler hâlinde duyabilsinler diye; kendi güzel seslerini Yunanistan’ın akarsularına bırakmışlardı.” efsanesine inanır.
O gün bugün, dünyanın neresinde büyük şair yetişmişse mutlaka şiire musiki katmıştır. Bu anlayışa göre şiir, kelimelerle yapılan musikidir.
Fakat kelimelerle yalnız musiki mi yapılır? Bir şairimizin teşbihsiz ve istiaresiz sandığı Homeros, yalnız sazla şiir söyleyen bir destan şairi değil, aynı zamanda hayret edilecek bir ressamdı. Kelimeleri boyalar, gölgeler ve ışıklar gibi kullanıyor; savaş sahnelerini ve savaşan kahramanları, birkaç fırça darbesiyle ve sihirli bir resim sanatıyla canlandırıyordu.
Bizde, divan şairlerinin Türkçeye şarkı söyleten musiki ziyafetlerini ve birer beyit hâlinde çizilmiş harikulade resim tablolarını bir yana bırakıyorum fakat Fikret, Âkif, Hâşim ve Yahya Kemal, mükemmel birer resim sanatkârıdır.
Fikret, eline fırça da almıştı lakin kelimelerle yaptığı tablolar daha kuvvetli oluyordu. Âkif, Seyfi Baba’sında bir fener ışığıyla bütün eski İstanbul gecelerinin harap sokaklarını tablolaştırır. Fakat onun daha kuvvetli resimleri, Rubens (Ruben)’in tabloları gibi çehrelerinde hayatlarının bütün mana ve ıstırabı okunan bol insanlı, hikâye resimleridir. Meyhane, Kahve ve Küfe böyle resimlerdir. Hâşim’in birçok şiiri, bir kırmızı renk saltanatı içinde yanan birer gurup tablosudur. (…)
Fakat yine şiir adı altında kelimelerle yapılan diğer güzel bir sanat, rakstır. Lisan, her dilde raks eder ama ben onun Türkçedeki musikili hareketlerine vurgunum. Bunlar arasında Hacı Bayram Veli’nin kuvvetli ahengiyle bir vücut hareketini zaruri kılan ve bir zikir belki de bir raks neşesiyle söylenmiş hissini veren şu raksan şiirini hatırlarım:
N’oldu bu gönlüm n’oldu bu gönlüm
Derd ü gamınla doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm
Bayram’ım imdi Bayram’ım imdi
Bayram ederler yâr ile şimdi
Hamd ü senalar hamd ü senalar
Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm
…
Bu şiirin; “Bayram ederler yâr ile şimdi” mısraında ince “göğüs geçiriş” ne ölçüde hisli ise;“Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm” mısraında o ölçüde, en büyük sevgiliye kavuşmuş olmanın saadeti seslenir. Eski bir Türkçe kelime olan bayram sözü, Türk dili tarihinde çok az yerde bu kadar güzel kullanılmıştır.
Yakup Kadri, bir halk türküsünde, “kelimelerle yaratılmış” bir hareket güzelliği hatırlar:
“Bahçeye de kurdum çifte salıncak
Yâr gidip… Yâr gelip… Sallanacak”
dizeleriyle içinde sevgili şeklinde bir neşe sağanağı bulunan salıncağın bir gidip bir gelmesindeki hareketi hoş bulur. Halk şairlerimizin hareketi şiir hâline koymaları bundan ibaret değildir. Allah adının ilk harfi olduğu ve olağanüstü güzel bir vücut tenasübü ile çizildiği için sevilen ve bir sevgili adı olan Elif harfi için söylediği şiirde, Karacaoğlan:
“İncecikten bir kar yağar,
Tozar Elif Elif diye;
Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif Elif diye.”
duygulanırken siz uzun ve devamlı karların musikisini ve ince Anadolu yollarında uzayan, uzamak şöyle dursun, bitmeyen; âşık, derviş şair yürüyüşündeki gönül dolduran sabırlı hareket güzelliğini gözlerinizle görürsünüz: Elif, uzun ve uzunluğu ölçüsünde ince bir harftir.
…
Evet, dil ve şiir tarihinin asırları, kelimelere büyük imkânlar vermiştir:
Onlarla resim yapılır, musiki bestelenir, sevilen insanlara en sıcak aşk duyguları söylenir, kelimelerle ordular harbe ve zafere sevkedilir ve nihayet, kelimeler raks ederler. Türkçede bu şekilde raks eden şiirlerin en yenisi “Endülüs’de Raks” şiiridir. Hacı Bayram Veli’nin ilahî duygularla söylediği o eşsiz gönül şiiri yanında, bu yenisi, tamamıyla “profane” bir şevkin terennümüdür. Sahne İspanya’dadır. Fakat üzerinde Türk lisanı raks eder. Hareket:
Zil, şal ve gül… aliterasyonuyla başlar ve:
“… bu bahçede raksın bütün hızı…
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı…” ahengiyle devam eder.
Şiirin:
“Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir,
İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir;
Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, açılış, örtünüşleri…”
mısralarında, zil seslerinin ve raks eden güzelin bir ayrı musikisi olan etek fışıltılarını duyabilirsiniz.
Şiir:
“Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır,
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.”
derken siz, “ral-lal-la- ralla-ralla…” ahengi içinde bu sahnede hem raks eden güzelin hem musikinin hem de renklerin döndüğünü hayranlıkla duyup seyredebilirsiniz.
Çünkü karşınızda yirminci asır Türkiye Türkçesi ve onun en güzel birkaç mısraı raks ediyordur.
Nihad Sami BANARLI