İçimizdeki Şeytan – Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan Romanı – Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan: İlk kez Ulus gazetesinde 1939 yılında yayımlanan Sabahattin Ali‘nin romanı.
Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan romanında 1930’lardan sonra “kapitalist ülkelerdeki faşistleşmenin hızlanması”na koşut olarak Türkiye’de etkileri artan ırkçı ve Turancı ideolojiye yandaş grupları, düşün ve eylem adamlarını sergilemeyi amaçlar.
Roman; Ömer, Macide, Bedri, Nihal gibi genç kişilerin yaşamlarının bir kesitine dayanarak kurulmuştur. Postanede memurluk yaparak yüksekokulda okuyan Ömer başkişi olarak sayılabilir.
Ömer, kapitalist toplumda orta tabaka insanının ortak özelliği olarak düşünebileceğimiz rahatsızlıklarla ben merkezli bir dünyaya sürüklenmiştir. Nefret ettiğinden kopamayan, değer yargılarına inanmak gerektiği aşamada yersiz kuşkulara kapılan, karar alma zorunda kaldığı yerde doğrulara yan çizen, istem gücünü kullanamayan Ömer; ırkçı ve Turancı okumuşların hem düşünsel düzeydeki yetersizlikleri, hem ahlaksal nitelikleri karşısında kesin seçimini yapan Macide; sosyalist öğretiye bağlılığı edimlerinde de görülen Bedri, İçimizdeki Şeytan’ın yükünü paylaşıyor gibidirler.
Romancı, günlük yaşama bağlı ikincil sorunlar karşısındaki tavırları, tepkileriyle tipleştirmeye çalışır onları. Bu nedenle sık sık “sürpriz”ler, yer yer de gerçekliği zedeleyen rastlantılara başvurmak zorunda kalır.
Ömer’in ilişkilerine, bu ilişkilerden kaynaklanan olaylara dayanarak dünya görüşüne koşut olanaklar arar.
1930’lardan sonra yazar, öğretim üyesi olarak tanınan kimi faşizm yanlısı kişilerin adlarını değiştirerek, bireysel zayıflıklarını ortaya koyar. Bu ilişkiler, sorunlar, değişen durumlar, bir yandan Ömer’in kişi olarak belirginlik kazanmasına yol açmış, öte yandan İkinci Dünya Savaşı öncesinde okumuş çevrelerden sergilemeler getirmiştir.
Kaynak: Prof. Dr. Şükran Kurdakul, Çağdaş Türk Edebiyatı 4
————
İçimizdeki Şeytan Özeti
İçimizdeki Şeytan’da Balıkesir’den başlayıp İstanbul’da son bulan aşk serüvenleri anlatılır. Bu serüvenlerde üç temel şahıs vardır: Madde, Ömer ve Bedri. Madde ve Ömer birbirlerini iyice tanımadan evlenmiş olan bir çifttir. Dolayısıyla kişilikleri, beğenileri tamamen birbirinden farklıdır. Romanda aşk, para, halk, faşizm, aydın, doğa, ahlak, müzik, sanat, kuvvet, ülkü gibi kavramlar öne çıkarılan tema değeri olarak dikkat çeker.
Romanda bir yaz günü Kadıköy’den Köprü ‘ye gelen vapurda Ömer, Emine Hanım ile karşılaşır ve yanındaki Macide’ye âşık olur. Ömer, bir yandan postanede çalışmakta, bir yandan da üniversitede okumaktadır. Macide, Balıkesir’de ortaokulu bitirdikten sonra musikiye merakından dolayı Emine Hanım tarafından İstanbul’a getirilmiş, konservatuvara yazılmıştır. Altı aydır babasının yolladığı yirmi beş lira ile Emine Hanım’ın Şehzadebaşı’ndaki evinde pansiyoner olarak kalmaktadır. Emine Hanım’ın kocası Galip Bey yağ ticareti yapmaktadır, fakat zamanla işleri bozulur. Çok geçmeden Macide’nin de babası ölür ve Balıkesir’den gelen para artık gelmez olur. Emine Hanımlarda sığıntı gibi kalmak istemeyen Macide, bir gece Ömer’le bir gezinti dönüşü geç kalmasından dolayı, hakarete uğrayınca bavulunu alır, nereye gideceğini bilmeksizin Emine Hanım’ın evini terk eder. Tesadüf, Ömer henüz kapı önündedir; durumu öğrenince Macide’yi Taksim yakınlarındaki pansiyonuna götürür. Artık karı-koca hayatı yaşamaktadırlar.
Ömer, arkadaş kesesinden geçinir olmuş ve sağcı profesörler, şairler, yazarlar çevresine katılmıştır. Bir akşam çalgılı bir bahçede fasıl topluluğunda piyano çalan bir genç, Ömer’in yanına gelir. Bu kişi, Macide’nin ortaokuldan aralarında platonik bir gönül ilişkisi de geçmiş olan eski müzik öğretmeni Bedri’dir. Bedri, eski arkadaşı Ömer’le Macide’nin aile dostları olur, onlara para yardımında da bulunur. Ömer, kendisine her zaman istediğinden başka şeyler yaptıran, içindeki Şeytan’ın esiridir. Çevresinin etkisiyle düştükçe düşer; bir ara arkadaşlarının bazılarıyla tutuklanır. Salıverileceği gün Bedri, Ömer’i ziyaret eder. Konuşmaları sonunda Ömer, hâlâ nikâhlanmadıkları Macide’yi Bedri’ye bırakır ve aradan çekilir. Macide, Bedri’yle yeni ve düzenli bir hayatın eşiğindedir.
İkinci Dünya Savaşı öncesi üniversite ve sanat çevrelerindeki sosyal, siyasi fikir yönelişlerini de gösteren, olaylarda tesadüfleri ön plana aldığı için de bir karşıtlıklar toplamı olan roman, aydınların oluşturduğu bir çevre yergisidir. Bu çevrenin en olumlu tipini yazar, ancak Bedri’nin kişiliğinde yaratır. Romanın kurgusu içinde yazarın dönemin sağcı entelektüellerine karşı geliştirdiği eleştiriler açıkça sezilebilir.
Roman Karakterleri:
Roman karakterleri içinde Ömer; iradesiz, kararsız, kaypak, inançsız bir tiptir. Yaşamı yapılması gereken boş bir iş olarak görür. Nihat için ise herkesten daha iyi yaşamak, diğer insanlara hâkim olmak en büyük idealdir. Nihat için kuvvetli olmak her şeyden üstündür, bu yolda ona göre her şey caizdir. Macide temiz, atılgan, duygulu, kurallarından ödün vermeyi hazmedemeyen, zeki, ölçülü bir kızdır. Henüz hayatı ve toplumu tanımaz. Veznedar Hafız’ın yaşam görüşü ise yerine oturmuştur. Bedri sol görüşlü olarak karşımıza çıkar. Sağcı aydınları ve onların düşüncelerini bilir. Nihat, İsmet Şerif, Profesör Hikmet gibi kimseler ise sağ görüşlü kimselerdir.
Bedri pek fazla konuşmayan, emeği ile hayatını idame ettiren, bilinçli, iradeli, dürüst, araştırıcı bir kimsedir. Arkadaşlarına yardım etmeyi sever. Ömer ise halktan kopmuştur ve sağcılar arasında sorumsuzca, bilinçsizce yaşar. Zeki olmasına rağmen iradesizdir. Çevresindeki insanlara dur diyemez ve onlarla sürüklenir gider. Kendi deyimiyle içindeki şeytana bir türlü dur diyemez. Ömer burada yarı aydın kimseleri temsil eder. Macide’nin Ömer yerine Bedri’yi tercih edişi ise ideolojik bir tarafgirliğin göstergesi olarak kabul edilebilir.