Guillaume Apollinaire

Guillaume Apollinaire Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

APOLLINAİRE, Guiliaume (Şair, yazar ve sanat eleştirmeni)

Doğum: 26 Ağustos 1880, Roma, İtalya
Ölüm: 9 Kasım 1918 (38 yaşında), Paris, Fransa

Tanınmış İtalyan asıllı Fransız şair, yazar ve sanat eleştirmeni. Roma’da doğdu. Polonyalı bir göçmenle bir İtalyan subayının oğludur. Çocukluğu İtalya ve Roma’da geçmiştir. 20 yaşında Paris’e giderek orada yaşamaya başladı.

19. yüzyılın başında Fransız şiirinde büyük yenilikler yaratan şairlerin başında gelir. Şiiri şairanelikten kurtarmaya çalışmış, en basit sözcüklerle çok etkileyici dizeler kurmuştur.

Aşk, dostluk, tabii güzellikler ve vatan sevgisi gibi konuların yanı sıra, çağının yoksulluklarını, acılarını, bunalımlarını, savaşın korkunçluğunu da yansıtmıştır. Şiirden başka eleştiri, öykü, anı, roman ve tiyatro türlerinde de eserler vermiştir.

Guillaume Apollinaire
Başlıca Eserleri:
  • Kokuşmuş Büyücü,
  • Hayvan Öyküleri,
  • Katledilen Şair,
  • Seçilmiş Hikâyeler,
  • Fıkralar,
  • Toplu iğneler,
  • İçine Kapanık Gözleyici,
  • Âşık Şeytanlar.
Türkçe’de Guillaume Apollinaire
  • Dünya Gülü, çeviri: Gertrude Durusoy-Ahmet Necdet, Adam Yayınları, İstanbul, 1986
  • Alkoller, çeviri: Gertrude Durusoy-Ahmet Necdet-Jean Louis Mattei, Varlık Yayınları, İstanbul, 1997
  • Mirabeau Köprüsü, çeviri: Gertrude Durusoy-Ahmet Necdet, Dünya Yayıncılık, 2004
  • Aşk Şiirleri, hazırlayan: Fahri Özdemir, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2006
Şiirlerinden Örnekler

MİRABEAU KÖPRÜSÜ

Mirabeau Köprüsü altında akan Seine
Akan sevdalarımız
Kısmete anmak mı düştü neden
Hiç gülmedi yüzüm ilkin üzülmeden

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar

Eller ellerde yüzyüze kalalım da
Durmadan aksın dursun
Kollarımız altında
Yorgun ölümsüz bakışlar dalga dalga

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar

Sevda geçer akan bu suyu andırır
Sevda gelir de geçer
Bazen yaşamak gibi ağır
Bazen umut gibi güçlü sarsıcıdır

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar

Günler haftalar geçer ne gelir elden
Ne geçenden hayır var
Ne de geçip giden sevgililerden
Mirabeau köprüsü altında akan Seine

Gece gelir saat çalar
Günler var ki kaldım naçar

Guillaume APOLLINAIRE
Çeviri: Necati CUMALI

BAĞLAR

Çığlıktan ipler

Avrupa’yı baştan başa saran çan sesleri
Darağacında asırlar

Ulusları bağlayan raylar
Bunun şurasında iki üç kişiyiz
Bütün bağlardan sıyrılmışız
El ele verelim

Dumanları tarayan hırçın yağmur
İpler

Örülmüş ipler
Denizaltı kabloları
Köprüye dönen Babil kuleleri
Örümce-Din adamları
Tek bir bağla birleşen bütün sevgililer

Sonra daha sık örülmüş başka başka bağlar
Beyaz gün ışınları
Bağlar, bağlanmalar

Yalnız sizleri uyandırmak için yazıyorum
Ey duyular, sevgili duyular
Hatıra düşmanı
Arzu düşmanı

Pişmanlık düşmanı
Gözyaşı düşmanı
Hâlâ sevdiğim her şeye düşman
Ey duyular, sevgili duyular.

Guillaume APOLLINAIRE
Çeviri: Adnan BENK

HAYVAN ÖYKÜLERİ

1-HECİN DEVESİ
Dört tane hecin devesiyle
Don Pedro d’Alfaroubeira
Dolaştı dünyayı, hayranlıkla.
Yaptığını yapardım bende
Sahip olsaydım dört hecin’e. (Ahmet NECDET)

2-SAZAN BALIĞI
Göllerinizde, havuzlarınızda,
Sazanlar, ne de uzun yaşarsınız!
Ölüm sizi unutur mu acaba?
Siz ki hüznün balıklarısınız? (Tahsin SARAÇ)

3-KEDİ
İsterdim olsun evimde :
Bir kadın halden anlar,
Kitaplar arasında bir kedi,
Cümle dostlar her mevsimde
Dilediğim yalnız bunlar. (Oktay AKBAL)

4-YENGEÇ
Belirsizlik, ey zevklerim
Şu giden yengeçler gibi
Gidersiniz, ben giderim,
Kıçın kıçın, geri geri. (Ahmet NECDET)

5-FARE
Ey güzelim günler, zamanın fareleri.
Hayatımı kemirirsiniz azar azar.
Tanrı’m! yirmi sekizindeyim nerdeyse hani,
Doğrusu ya boşa geçmiş bütün yıllar (Ergin ERTEM)

BÖLGE

Sonunda canına tak dedi bu eski dünya

Çoban kızı ey Eyfel kulesi köprülerin sürüsü meleyor bu sabah
Bıktın yaşamaktan eski Yunan’da ve Roma’da

Otomobiller bile kocamış görünüyor burada
Bir din yepyeni kalmış bir din
Bir din kaldı Port-Avion hangarları gibi yalın

Bir sen ey Hıristiyanlık bir sen eski değilsin Avrupa’da
En yeni Avrupalı da sizsiniz Papa X.Pie
Ve sen pencerelerin gözetlediği bir utanmadır alıyor seni
Sabahleyin bir kiliseye girip papaza içini dökemiyorsun
Bar bar bağıran el ilanlarını katalogları afişleri okuyorsun
İşte bu sabah şiir nesir için de gazeteler var
25 santime satılan polis serüvenleriyle dolu romanlar
Sonra büyük adam portreleri ve daha binbir çeşit unvanlar
Bu sabah güzel bir sokak gördüm adı aklımda kalmadı.
Yeni ve pırıl pırıldı bir borazan gibiydi
Müdürler işçiler güzelim steno-daktilolar
Pazartesi sabahından cumartesi akşamına dek günde dört kez
buradan geçerler
Sabahleyin bir canavar düdüğü üç kez inler
Öğleye doğru kızgın bir çan havlar
Bağırırlar papağanlar gibi plakalar, ilanlar, tabelalar
Paris de Aumont-Thiéville sokağı ile Ternes caddesi arasındaki
Bu sanayi sokağının güzelliğini severim

Bu işte o yeni sokak ve sen küçük bir çocuksundur hâlâ
Yalnız mavi ak giysiler giydirir annen sana
Sen ki koyu bir dindarsındır ve en eskisi arkadaşlarının René Delize’le
Kilisenin en çok o görkemli törenlerini severseniz
Saat dokuzda lambalar kısılmıştır masmavi gizlice yatakhaneden
çıkarsınız
Bütün gece kolejin küçük kilisesinde dua edersiniz
Hiçbir zaman sönmeyen sonsuz parıltısıyla o yakut taşı
Durmadan alev alev utkusunu döndürür bizlere İsa’nın

Bu o güzel zambaktır hepimizin yetiştirdiği
Bu kızıl saçlı rüzgârın söndüremediği meşaledir
Bu o kahırlı ananın solgun kızıl çocuğudur
Bu daima dualarla dolup taşan ağaçtır
Bu yüceliğin sonsuzluğun çifte darağacıdır
Bu altı dallı yıldızdır
Bu Cuma günü ölen Pazar günü dirilen Tanrıdır
Bu havacılardan daha iyi uçan İsa’dır
Dünya yükseklik rekorunu elinde tutuyor

Gözün gözbebeği İsa
Yüzyılların yirminci gözbebeği orda ne yapacağını bilir
Göğe yükselen İsa gibi bu yüzyılda kuş olup uçtu
Başlarını kaldırıyorlar şeytanlar ona bakmak için uçurumlarda
Uçmasını bilirse ona hırsız densin diye bağırıyorlar
Melekler bu güzel uçucunun çevresinde uçuşuyorlar
Icare Enoch Elie Thyanelı Apollonuis
Bu ilk uçağın çevresinde dönüyorlar
Bazı yana çekiliyorlarsa azize Saint-Eucharstie’nin taşıdıklarına
yol açmak içindir
Bunlar kutsal ekmeği kaldırarak sonsuzluğa değin yükselen
papazlardır
Sonunda kanatlarının kapamadan yere iniyor uçak
Birden milyonlarca kırlangıçla doluyor gökyüzü
Derken baykuşlar şahinler bir kanat çırpışta geliyorlar
Afrika’dan mağripler flamanlar karaleylekler geliyor.
Sonra şu ozanlarla öykücülerin şişirdikleri Rok kuşu hazretleri
Pençesinde Âdem babamızın o ilk başını taşıyarak süzülüyor
Derken ufuktan bir kartal beliriyor çığlıklarla
Amerika’dan o küçük sinek kuşları
Çin’den de tek kanatlı çift çift uçan uzun kaygan pihiler sökün ediyor
İşte şimdi de Ruhül-Kudüs güvercin
O lir-kuşu o göz göz süslü tavus cenaplarıyla damlıyor
Sonra kızgın külleriyle bir anda her yeri örten
Kendi kendine tutuşan odun yığını zümrüdüanka
Öte yandan sirenler korkulu boğazları bırakıp
Üçü birden güzelim türküler söyleye söyleye çıkıp geliyorlar
Sonra tümü kartal ankakuşu Çinpihisi
Uçan makine ile kardeş oluveriyorlar
Sen şimdi Paris’te kalabalığın arasında bir başına yürüyorsun
Yanı başında böğüren otobüs sürüleri geçiyor
Aşkın o korkunç acısı boğazını sıkıyor
Sanki bir daha hiç sevilmeyecekmişsin gibi
Eski zamanda yaşasaydın bir manastıra kapanırdın
Dua ettiğini anlayınca kızarıp bozarıyorsun
Kendine gülüyorsun sonra da cehennem ateşi gibi gülüşün etrafa
saçılıyor
Gülüşünün parıltıları yaldızlıyor dibini yaşamının
Karanlık bir müzede asılı bir tablo bu
Ona arada bir gidip gidip bakıyorsun

Bugün Paris’te dolaşıyorsun kadınlar kan içinde
Şeydi ve hiç anmayı istemezdim güzelliğin bir geçişiydi bu

Chartres’da kızgın alevler içinde Notre Dame baktık bana
Montmartre’da Sacré-Coeur’ünüzün kanı boğdu beni
Mutluluk sözleri duymaktan yatağa düştüm
Uğrunda nice şeyler çektiğim aşk utanç verici bir hastalıktır
O seni avucuna alan hayal boğuntu uykusuzluk içinde
yaşatıyor seni
O geçen hayal ki hep yanı başında

Şimdi Akdeniz kıyılarındasın
Bütün bir yıl çiçek açan limon ağaçlarının altında
Bir sandalda dostlarınla geziyorsun
Biri Nisli biri Mentonlu ikisi de Turbieli
Deniz diplerinin ahtapotlarını korkarak seyrediyoruz
Ve yosunların arasında balıklar yüzüyor imgeleri İsa’nın
Şimdi Prag dolaylarında bir hanın bahçesindesin
Adamakıllı mutlusun bir gül masanın üstünde duruyor
Düzyazıyla tutup öyküsünü yazacak yerde
Gülün göbeğindeki uyuyan ziyba böceğine bakıyorsun
Resmini Saint-Vit akiklerinde görünce donup kalıyorsun
Ölecek gibi üzüldün kendini orada gördüğün gün
Sen gün ışığına çıkınca çığlına dönen Lazar’a benziyorsun
Geri geri gidiyor Yahudi mahallesinin saatinin ibreleri
Yavaş yavaş sen de öyle geri geri gidiyorsun bu dünyada
Teperek Hradchin’i ve dinleyerek akşamları
Meyhanelerde söylenen Çek şarkılarını

İşte Marsilya’da karpuzların arasındasın

Göblence’da Géant otelindesin işte

İşte Roma’da bir Japon muşmula ağacı altında oturuyorsun

İşte Amsterdam’da güzel sandığın ama çirkin bir kızlasın
Şu günlerde Leydeli bir üniversiteyle evlenecek

Latince kiralanır orada odalar ‘Cubicula locanda’
Ben orda üç gece kaldım bir o kadar da Gouba’da hatırlarım

Paris’te sorgu yargıcının karşısındasın
Bir cani gibi seni yakalamışlar

Sen ki acı tatlı yolculuklar yaptın
Daha yalanın daha yaş denen şeyin ne olduğunu bilmeden
Yirmisinde otuzunda aşk yüzünden nice şeyler çektin
Deliler gibi yaşadım vaktimi boşa geçirdim
Artık ellerine bakamıyorsun hem durmadan hıçkıra hıçkıra ağlamak
isterdim ben
Senin adına sevdiğim adına seni korkutan her şey adına
Dolu gözlerle bu zavallı göçmenlere bakıyorsun
Tanrıya inanıyorlar dua ediyorlar kadınlar çocuk emziriyor
Saint-Lazar garının salonunu kokularıyla dolduruyorlar
Müneccim krallar gibi yıldızlara inanırlar
Para kazanacaklarını umuyorlar Arjantin’de
Zengin olduktan sonra da bir gün memleketlerine dönmeyi

İşte bir aile de kırmızı bir diz örtüsünü taşıyor yüreğinizi taşımanız
gibi sizin
Ne bu diz örtüsünün ne de düşlerimizin aslı vardır
Bu göçmenlerin kimileri burada yerleşiyorlar
Rosiers yada Ecouffes sokağındaki barakalarda kalıyorlar
Onları çoğu akşamları sokaklara hava almaya çıkarken gördüm
Satranç taşları gibi pek seyrek yer değiştirirler
Çoğu Yahudidir, karıları takma saçlıdır
Dükkânların gerisine çekilip bitkin oturup kalırlar
Sen aşağılık bir barın tezgâhı önünde ayaktasın
Birtakım zavallıların arasında ucuz tarafından bir kahve içiyorsun

Gece büyük bir lokantadasın

Kötü kadınlar değil bunlar ama hepsinin bir dertleri var
Hepsinin en çirkin bile âşığına az çektirmedi
O Jersey’li bir çavuşun kızıdır

Görmediğim elleri sert ve çatlaktır

Karnının yara izlerine nasıl acıyorum

Korkunç gülüşlü zavallı bir kıza ağzımın o gururunu kırıyorum şimdi
Yalnızsın neredeyse de sabah olacak
Sütçüler güğümlerini tıkırdatıyor sokaklarda

Canım bir Metive gibi gece çekip gidiyor işte
Bu ya o sahte Ferdine ya da o dikkatli Léa olacak

Ve sen hayatın gibi bu kızgın alkolü içiyorsun
O bir rakı gibi içtiğin hayatın

Auteil’e doğru yürüyorsun yaya gitmek istiyorsun evine
Okyanus ve Gine putlarının arasında uyumak istiyorsun
Onlar da birtakım İsa’lardır bir başka biçimde başka inançta
Küçük İsa’lardır bunlar karanlık umutların

Allahaısmarladık Allahaısmarladık

Boynu vuruk güneş

Guillaume APOLLINAIRE
Çeviri: İlhan BERK

Benzer İçerikler:

Başa dön tuşu