İbnülemin Mahmut Kemal İnal
İbnülemin Mahmut Kemal İnal Kimdir? Hayatı, Edebi kişiliği, Eserleri
İbnü’lemin Mahmut Kemal İnal (d. İstanbul, 1870 – ö. 24 Mayıs 1957, İstanbul)
Mahmut Kemal İnal, Sultan II. Abdülhamid devri mutasarrıflarından, Sadrazam Yusuf Kâmil Pâşa’nın mühürdarı Mehmed Emin Paşa’nın ve Hamide Nergis Hanım’ın oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Resmî öğrenimi düzenli değildir. Süleymaniye’deki Şehzâde Mekteb-i Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra bir müddet Mekteb-i Mülkiye’ye devam ettiyse de mezun olamadı. Mekteb-i Hukuk’un derslerine dinleyici olarak devam etti. Aynı şekilde dinî bilgilerini ilerletmek maksadıyla bâzı medrese ve câmi derslerini takib etti. İbnü’lemin’in asıl kültürü hususî olarak aldığı derslerinden gelir. Çocukluğundan itibâren Mehmed Âkif’in babası müderris İpekli Tahir Efendi’den Arapça okudu. Ayrıca yine devrinin iyi hocalarından Farsça, İran edebiyatı, Fransızca ve hat dersleri aldı. İçinde doğduğu ve ölümüne kadar ayrılmadığı baba evi bu kültür ve mâlûmâtının gelişmesinde büyük rol oynar.
Süleyman Nazif’in “Dârü’l-Kemâl” adını verdiği, Emin Pâşa Konağı veya Sarı Konak diye meşhur olan bu ev Beyazıtta, şimdiki Bakırcılar Çarşısı içinde idi. Devrin, başta devlet adamları olmak üzere âlimleri, mûsikîşinasları, şâirleri, edipleri, hattatları bu konağın müdavimleri idiler. İbnü’lemin bu çevrede devrin pek çok meşhur şahsiyetini tanıdığı gibi, onların İlmî sohbetlerini, musiki fasıllarını dinleyerek büyüdü. Aynı şekilde babasına refakat ederek çocukluk ve gençlik yıllarını bu şahsiyetleri evlerinde ziyaret ederek geçirdi.
İlk resmî görevi Sadâret dâiresinde Vilâyât-ı Mümtâze ve Muhtâre Kalemi memurluğudur (1889). Daha sonra sırasıyla şu görevlerde bulundu: Sadâret Mektubî Kalemi (1892), Vilâyât-ı Sitteyi Teftiş ve Islahat Komisyonu (1895), telarar Sadâret Mektûbî Kalemi (1896), aynı kalemin müdürü (1908), Müdevvenât Müdürü (1914), Takvim-i Vekayi Müdürü (1921), Divan-ı Hümayun Beylikçiliği (1922), Düyûn-ı Umûmiye (1922), Vesâik-i Târihiyye Tasnif Heyeti Reisi (1924), Türk ve İslâm Âsârı Müzesi Müdürü (1927). Aynı zamanda kurulmasında önemli rol aldığı bu müzenin müdürlüğünden 1936’da emekliye ayrıldı.
İbnü’lemin Mahmut Kemal, bu görevlerinin dışında milletlerarası bâzı İlmî kongrelerin ve Türk Târih Encümeni’nin de üyesi idi. Ayrıca Kütüphaneler Tasnif Komisyonu ve İslâm Ansiklopedisi Müşavirliğinde bulunmuştur. Görevleri dolayısiyle tanıştığı Avrupalı devlet başkanlarından nişanlarla taltif edilmiştir.
24 Mayıs 1957’de ölen İbnülemin, Merkezefendi’deki âile kabristanına defnedilmiştir.
Çocuk denecek yaşta yazı hayatına atılan İbnülemin’in ilk makalesi” “Ömr-i Beşer” adını taşır ve Tarîk gazetesinde çıkmıştır. Daha sonra senelerce Tercümân-ı Hakikat, Resimli Gazete, Asır, Mütâlâa, Beyânü’l-Hak gibi gazete ve dergilerde yazar. Bu yazılar, din, ahlâk, hikmet, edebiyat, tarih gibi değişik konular hakkındadır. Hayatı boyunca şiirle meşgul olan İbnülemin’in bu şiirlerinden büyük bir kısmı şaka ve hiciv mahiyetindedir. Diğerleri divan şiir tarzının 19. asırda devam eden örnekleri karakterindedir. Bir ara roman ve hikaye yazmaya da heves etmiş, ilk olarak, Namık Kemâl’in Cezmi”sini taklid ederek yazdığı “Sabih” adlı romanı, sansürce mahzurlu görülerek toplatılmış ve pek çok nüshası imhâ edilmiştir. Bundan başka dergilerde kalan “Rahşan” adlı âşıkane bir hikâyesi ve “Bir Yetimin Sergüzeşti” adını taşıyan hissî bir hikâyesi daha vardır.
İbnülemin, babasının ölümünden sonra Beyazıt’taki konağında sohbet geleneğini devam ettirmiş, o çevre içinde pek çok şahsiyetin yetişmesinde rol oynamıştır. O devri yaşayıp onun konağından geçmiş olanların hatıralarında zengin bilgiler, derin tarih kültürü, lezzetli sohbetler ve bütün bunlara karışmış fıkralar dikkati çeker (Ahmed Hamdi Tanpınar, Yusuf Ziya Ortaç, Hasan Âli Yücel, Kâzım İsmail Gürkan, Tevfik Remzi Kazancıgil gibi).
Onun bir takım vasıfları, kendisine çağı içinde, çok eski bir devrin son şahsiyeti olarak görünmesinde âmil olmuştur. Bu vasıflarının başında zengin bir şiir hafızası, hazırcevap ve nükteli konuşmaları gelir. Fakat daha da önemli olanı, vesika toplama merakıdır. Bilhassa “Vesâik-i Tarihiyye Tasnif Komisyonu”nda çalışırken elinden geçen bir yığın evrakı bâzan kopya ederek, bâzan, -çok defa yanılmayan- hafızasında tutarak birçok tarihî hakikate vâkıf olması, onun ileriki yıllarda yazacağı biyografilerinde çok değerli doküman teşkil etmiştir.
Konağın iki defa (biri yangın, biri de Mütareke’de Fransızların ikametine tahsis edilmesi) uğradığı felâket, mevcut vesikaların ve tarihî değeri olan eşyanın zâyiata maruz kalmasına sebep olmuşsa da, kurtulanları bile gerçek bir arşiv teşkil edecek zenginliktedir. İbnü’lemin, bütün kütüphânesiyle mevcut bütün evrakını, sağlığında (1953) İstanbul Üniversitesine bağışlamıştır.
İbnü’lemin Mahmut Kemal’in, Âsâr-ı Müfide Kütüphanesi ile Türk Târih Encümeni yayınları arasında çıkan bâzı kitaplara yazdığı geniş hacimli önsözler, tarihî ve edebî bakımdan büyük önem taşır. Bunlar Şeyhülislâm Yahya Efendi, Hersekli Ârif Hikmet ve Leskofçalı Gâlip divanlarıyla, Menâkıb-ı Hünerverân ve Tuhfe-i Hattatîn neşirlerine yazdığı mukaddimelerdir.
Büyük çapta dört biyografi kitabı ise, Osmanlı tarih ve tezkire yazarlığı ile modern tarzın bir terkibidir. Bu kitapların modernliği, tarafsız bir şekilde vesikaların ortaya konmasıdır. Osmanlılığı ise, bu vesikaların arasına kendi şahsî ve çok defa hissi kanaatlerini sıkıştırmasıdır. Bununla beraber kitaplarında bu iki husus birbirinden kolaylıkla ayrılabileceği için, bu biyografiler edebiyat tarihçileri ve siyasî tarih yazarları için her zaman kaynak olma karakterini koruyacaktır. Birinci mısraını Yahya Kemal’in, ikincisini Süleyman Nazif‘in söylediği şu beyit, onun şahsiyetini ortaya koyması bakımından önemlidir:
Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine
Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine
Mahmut Kemal İnal’ın Basılı Eserleri:
- Ravzat-ü’l-Kemal (1891)
- Hulâsa Ziraat (1890)
- Hulâsa Ticaret (1890)
- Ahlâk (1892); Sabîh (1898)
- Kemalü’l-Hikme (1911)
- Kemâlü’l-İsme (1912)
- Menâfi’ü’s-Savm (1892)
- Kâmil Paşa’nın Sadâreti ve Konak Meselesi (1912)
- Târihçe-i Evkaf ve Terâcim-i Ahvâl-i Nuzzar (1919)
- Son Asır Türk Şairleri (1930-1942)
- Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar (1940-1953)
- Son Hattatlar (1958)
- Hoş Sadâ (1958).
Râm edilmez bir güzelsin vuslatın hulyâ gibi
Her nigâh-ı iltifâtın tatlı bir rüya gibi
Bir mücessem nesvesin keyfiyyetin sahbâ gibi
Yok mudur bir niyyetin üftâdeni ihya gibi
Açıklama:
Ele geçirilmez bir güzelsin, seninle beraber olmak hülya gibi
Her iltifatlı bakışın tatlı bir rüya gibi
Neşenin madde hâline gelmiş bir şeklisin, vasfın ise şarap gibi.
Sana düşkün olana hayat vermek gibi bir niyetin yok mudur?
Gazel
- Hitâb-ı lutfunu yarin itâba benzetirim
Safâ-yı âlem-i aşkı azâba benzetirim- Görünce rûyini zîr-i nikabda o mehin
Sehâb içinde kalan mâhitâba benzetirim- O nûr-ı çeşm-i mahabbet tebessüm ettikçe
Tulûa mâil olan âfitâba benzetirim- Geçer neşâtı gönülde hazîn yâdı kalır
Zamân-ı vuslatı fasl-ı şebâba benzetirim- Zuhûr edince peyinde hafâ da zâhir olur
Vücûd-ı zâili ayni habâba benzetirim- Ne güllerinde vefa var ne gülşeninde safâ
Cihânı lâne-i bûm u gurâba benzetirim- Nasibi ehl-i kemâli bahâr-ı âlemden
Nasib-i bülbül-i mihnet-nisâba benzetirim
Gazel’in Açıklaması:
- Sevgilinin lütfeden hitabını azarlamaya benzetirim.
Aşk âleminin zevkini azaba benzetirim. - O ay yüzlü güzelin yüzünü, örtü altında görünce
bulutlar içindeki aya benzetirim. - O sevgi gözünün nûru gülümsedikçe,
doğmaya yakın güneşe benzetirim. - Sevgiliyle beraber olma zamanının sevinci geçer,
üzüntülü bir hatırası kalır, onu gençlik çağına benzetirim. - O ortaya çıkınca, arkasından gizlilik de görünür,
Yok olan varlığı su damlalarına benzetirim. - Dünyanın ne güllerinde vefa var, ne de gül bahçesinde zevk var.
Dünyayı baykuş ve karga yuvasına benzetirim. - Olgun kişilerin bu dünyanın baharından nasibini,
kısmeti ıztırab olan bülbülün nasibine benzetirim.