Halk Şiirinde Uyak ve Redif
Halk Şiirinde Uyak ve Redif *
Halk şiirinde uyak, uyak ya da ayak terimleriyle anılır. Divan şiirinde olduğu gibi, halk edebiyatının uyak konusunda kuralcı bir tutumu yoktur. Halk şairleri en eski dönemlerden beri, uyak konusunda hafif bir ses benzerliğini dahi kesin kurallara bağlamadan şiirlerinde kullanmışlardır. Halk şiirleri, genellikle saz eşliğinde söylendiğinden, başka bir deyimle halk edebiyatı ürünleri sözlü olduğundan, halk şiirinde göz uyağı söz konusu değildir. Kulakta hoş bir uyum bırakan her ses benzerliği halk şairi için bir uyaktır. Halk şairi uyaklı sözcükleri ararken, onların ad, sıfat, eylem gibi söz bölükleri yönünden birbirlerine uygun olmalarını aramaz. Yapılan ve yazılışları başka da olsa kullanır. Bunda halk şairlerinin belirli bir öğrenim görmemiş olmalarının etkisi olduğu da düşünülebilir.
Halk edebiyatının ilk ürünlerinde uyak, genellikle ilkel bir nitelik gösterir. Yüzyıllarca işlenen halk şiiri, giderek uyaktan yana bir durum kazanır. Fakat, halk şiirinde yaygın olan yine de yarım uyak (assonance)’tır. Kimi şiirlerde tam uyağa sık sık rastlanırsa da, bu uyaklar ya şiirin bir dörtlüğündedir ya da şiirin ana uyağını oluşturur, örneğin aşağıdaki koşmanın bütün uyakları yarım uyaktır:
Elâ gözlerine kurban olduğum
Yüzüne bakmağa doyamadım ben
İbret için gelmiş derler cihâna
Noktadır benlerin sayamadım ben
Aşkın ateşidir sinemi yakan
Lutfuna erer mi çevrini çeken
Kollarım boynuna dolanmış iken
Seni öpmelere kıyamadım ben
Terk eyledim ağalarım beğlerim
Busbulanık seller gibi çağlarım
Anın için ben âh edip ağlarım
Ayrılık oduna doyamadım ben
Kaldı deli gönül kaldı hep yasta
Mevlâm erdir beni murâda kasta
Âşık Ömer eydür sevgili dosta
Allah’ısmarladık diyemedim ben (Âşık Ömer)
Aşağıdaki semâinin ana uyağı, birinci dörtlükte “kan” ile “can” ikinci ve üçüncü dörtlükte ise “sen” ile “ben”dir. Her ne kadar “kan” ile “can”, “sen” ile “ben” kendi aralarında tam uvak olurlarsa da, şiirin bütünü dikkate alınırsa yarım uyak değerinde, dir. Birinci dörtlüğün birinci ve üçüncü dizesi uyaksız, öteki iki dörtlüğün birinci, ikinci ve üçüncü dizeleri de yarım uyaklıdır:
Ela gözlü nazlı dil-ber
Seni kandan sakınırım
Kandan değil hey efendim
Seni candan sakınırım
O yana bu yana bakma
Beni âteşlere yakma
Elini kaynana sokma
Seni senden sakınırım
Gevheri der ben bir merdim
Yüreğimden çıkmaz derdim
Sen bir kuzu ben bir kurdum
Seni benden sakınırım (Gevheri)
Kimi koşma ve semailerin ana uyaklarında önemli bir özellik göze çarpmaktadır. Bu da, aruz uyağın iki ayrı uyaktan düzenlenmesi biçiminde görülmektedir. Rastladığımız örneklerde, genellikle 3 dörtlükten kurulmuş koşma ve semâilerde bu türlü uyak vardır. Bu uyak düzenine göre, birinci dörtlüğün ikinci ve dördüncü dizesi ayrı uyakta, ikinci ve üçüncü dörtlüklerin dördüncü dizeleri de, ötekinden ayrı olarak, kendi aralarında aynı uyaktadır. Geriye kalan öteki dizeler de yine kendi aralarında uyaklıdır. Bu uyak düzenini harflerle şöyle gösterebiliriz : xaxa — cccb — dddb…
Koşma
Kalktı göç eyledi Avşar illeri
Ağır ağır giden iller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmanı
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman pâdişâhın dağlar bizimdir
Dadaloğlu yarın kavga kurulur
Tüfek öter davulbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir (Dadaloğlu)
*
Semâi
Tutam yâr elinden tutam
Çıkam dağlara dağlara
Olanı bir yaralı bülbül
İnem bağlara bağlara
Birin büir birin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yâr ismini desem olmaz
Düşer dillere dillere
Emrah eydür bu günümdür
Arşa çıkan tütünümdür
Yâra gidecek günümdür
Düşem yollara yollara (Erzurumlu Emrah)
Yukarıdaki ana uyak düzeninin kimi zaman uygulanmadığı da görülür. Şair, dörtlüklerin herhangi bir dördüncü dizesinde ana uyağı değiştirebilir. Böyle şiirlerde sonraki dörtlüğün dördüncü dizesi aynı uyakta olur. Bu da kesin bir kural değildir, uyak, yalnız bir dörtlükte değişmiş de olabilir. Bu uyak değiştirme öteki dizelerde de görülür. Bu durumda dörtlüğün ilk 3 dizesinin biri uyaksız olur.
Aşağıdaki koşmada ana uyak birinci ve ikinci dörtlükte uyumadığım, doyamadığım, kıyamadığım” sözcükleriyle düzenlendiği halde, üçüncü ve dördüncü dörtlükte, bu sözcüklere ‘‘alamadığım, bulamadığım” uyak yapılmıştır. Yine aynı koşmanın ikinci dörtlüğünde birinci dize uyaksızdır. Yalnız rediflerdeki ses benzerliğiyle yetinilmiştir:
Nedendir de kömür gözlüm nedendir
Şu geceki benim uyumadığım
Çetin derler ayrılığın derdini
Ayrılık derdine doyamadığım
Dostun bahçesine yad eller dolmuş
Gülünü toplarken fidanın kırmış
Şunda bir kötünün koynuna girmiş
Şu benim sevmeğe kıyamadığım
Kömür gözlüm seni sevdim sakındım
İndim has bahçene güller şokundum
Bilmiyorum ilerlerine dokundum
Bir belli haberin alamadığım
Karac’oğlan der ki yandım kül oldum
Her bir deliliği kendimde buldum
Dolanıp da kavil yerine geldim
Kavil yerlerinde bulamadığım (Karacaoğlan)
Aşağıdaki semâinin son dörtlüğünde ana uyak yoktur. Yine son dörtlüğün üçüncü dizesi de uyaksızdır:
Elâ gözlü nazlı dil-ber
Hâlimden haberin var mı
Seni benden ayırdılar
Zulümden haberin var mı
Bugün dersin yarın dersin
Ağyâra yardım edersin
Ayrılığı zulüm dersin
Ölümden haberin var mı
Elâ gözlerin süzülmüş
Lebinde şeker ezilmiş
İbrişim kuşak çözülmüş
Belinden haberin var mı
Ömer ider gülüşmüşler
Âşıkların yanılmışlar
Bahçende gülün dermişler
Bağından haberin var mı (Âşık Ömer)
Kimi zaman halk şairi ana uyağı hiç kullanmaz. Aşağıdaki semâide ana uyak yoktur. Uyum, “severim, çekerim, yanarım, tüterim, ölürüm’’ sözcüklerinin redifleriyle sağlanmıştır.
Ey benim nazlı cenânım
Severim kimseler bilmez (redif)
Bir iştir geldi başıma
Çekerim kimseler bilmez (redif)
Bak şu kalbimin işine
Saldı sevdâyı başıma
Gece gündüz aşk ateşine
Yanarım kimseler bilmez
Varın söyleyin şu hayına
Girmesin benim kanıma
Bir ateş düştü canıma
Tüterim kimseler bilmez
Gevheri ümidim Hak‘tan
Yandı bu bağrım firaktan
Ey efendim derd-i aşktan
Ölürüm kimseler bilmez (Gevheri)
Halk şairleri, şiirlerinde cinaslı uyaklar da kullanmışlardır. Cinaslı uyak, özellikle mânilerde çok görülür Öteki türlerde az rastanır. Bütün uyakları cinaslı olan şiirlere, halk şairleri tecnis adını verirler. Bu tecnislerin dışında kimi şiirlerin birkaç uyağı da cinaslı alabilir. Aşağıdaki koşmanın ana uyağı cinaslı olarak düzenlenmiştir :
Sorsa yâr derdimi bilse hâlimi
Tenhâda çıkarsa yâr yüze beni
Bildirse cürmümü çekse bıçağın
Nesimi tek tutup yâr yüze beni
Yâr güzeldir bulamanım yalısın
Avcı isen maral geldi alasın
Bahâmı bulmazsa azad eylesin
Vermesin doksana yâr yüze beni
Gevheri der benim meylim sendedir
Sende inci sende gevher şendedir
Bende suç yok hep kabahat sendedir
Cevr ile çıkardın yâr yüze beni (Gevheri)
Saz şairleri, bireysel şiirlerde uyak seçerken ince bir özen göstermedikleri halde, deyişme ve karşılaşmalarda birbirlerini güç duruma düşürmek için çok az rastlanan sözcüklerle uyak yaparlar. Böyle uyaklara saz şairleri dar ayak adını verirler. Aşağıdaki karşılaşma, Huzurî ile Müdamî arasında dar ayakla yapılmış bir karşılaşmadır :
Tekellüm
Huzurî:
Hatırıma düştü eski bir sanat
Bâr’da ber’de bir’de bor’da ma’nâ var
İşitmeyenler der bu nasıl hikmet
Târ’da terede tîr’de tor‘da ma’nâ var
Müdamî:
Eski tekellümü eylediniz yâd
Çâr’da çer’de çir’de çur’da ma’nâ var
Çer derttir çir sudur çur da sermâye
Zâr’da zer’de zîr’de zûr’da ma’nâ var
Huzurî:
Sözlerimi bir bir idem netice
Yığıldı meclise çok kadri yüce
Dâr yapıdır der kapıdır dir Türkçe
Dâr’da der’de dir’de dûr’da ma’nâ var
Müdamî:
Yeni bir tekellüm yâdıma geldi
Kâr’da ker’de kir’de kür‘de ma’nâ var
Nazar kıl aşk ile bak bünyâdıma
Har’da her’de hır’da hor’da ma’nâ var
Huzuri:
Herkes kulak versin bu bir sanattır
Hiç işitilmeyen eski sohbettir
Zâr ağlamak zûr yalandır zîr alttır
Zâr’da zer’de zîr’de zûr’da ma’nâ var
Müdamî:
Herkes nazar kılsın bu da bir düştür
Dinleyen ahbâba latife hoştur
Sar kuştur sır gizli ser dahi baştır
Sar’da ser’de sır’da sûr’da ma’nâ var
Huzurî:
Hakikat arşına başını değdir
Muhabbet lezzeti her şeyden yeğdir
Mâr yılandır mûr karınca mîr beğdir
Mâr’da mer’de mîr’de mûr’da ma’nâ var
Müdamî:
Görmemişler mala sarılır kıvrak
Düşünmez olacak sonumuz toprak
Par cilâdır per kanattır pur yaprak
Par’da per’de pîr’de pur’da ma’nâ var
Huzurî:
Huzûrî söz söyle iktidârınca
Ehl-i kemâl çoktur arşa varınca
Mâr yılandır, mîr beğdir mûr’da karınca
Mâr’da mer’de mîr’de mûr’da ma’nâ var
Müdamî:
Müdâm avn-i Hak’la çekme hacâlet
Mürşidin üstâdın eyle ziyâret
Ker merkep kir pislik kâr da ticâret
Kâr’da ker’de kir’de kür’de ma’nâ var
Huzurî:
Düşelim bir yola Hak versin uğur
Beş hurûf bir nokta canım Müdâmî
Her zaman isterim cezâ-yı mevfûr
Beş hurûf bir nokta cânım Müdâmî
Müdamî:
Ayakta çıkmazsa görelim ma’zûr
Beş hurûf bir nokta baba Huzûrî
İstikbâr eyleyip olmayın mağrûr
Beş hurûf bir nokta baba Huzûrî
Huzurî:
Derd-i aşk hayâtı eylermiş ma’mûr
Ba’zılar bu işe diyormuş menfûr
Güzeli sevmekte var mı bir mahzûr
B ş hurûf bir nokta cânım Müdâmî
Müdamî:
Görmedim gençlikte eyyâm-ı mesrûr
Yaradan son demde eyleye mağfûr
Geçmekte ömrümüz dün ü gün mâ’zûr
Beş hurûf bir nokta baba Huzûrî
Huzurî:
Der Huzûrî olsun sa’yiniz meşkûr
Hem nîk-i nâm ile olasın meşhûr
Olasın her iki âlemde me’cûr
Beş hurûf bir nokta cânım Müdâmî
Müdamî:
Şi’rmiz âlemde söylenir meşhûr
Aruz hece ile her yandan ma’mûr
Müdâm son çağında olacak mehcûr
Beş hurûf bir nokta baba Huzûrî
Saz şairlerinin dar ayaktan başka, bir de kapanık ayak dedikleri bir uyak çeşidi daha vardır. Uyak olabilecek sözcük sayısı dördü geçmeyen uyaklara kapanık ayak denir. Saz şairleri bunu da deyişme ve karşılaşmalarda kullanırlar. Bunun dışında kapanık ayakla koşmalar da yazılmıştır. Aşağıdaki koşma kapanık ayakla söylenmiştir:
Koşma
Olan oldu gitti iş işten geçti
Şimdi gaflet uykusundan ayıldım
Kâh diken bitirdim kâh da gül açtı
Sular gibi her tarafa yayıldım
Başımı hırkaya çekip büzüldüm
Düştüm kalktım üzdüm hem de üzüldüm
Yüz haddeden geçtim kaptan süzüldüm
Bir yarım yamalak adam sayıldım
Huzûrî biçmez mi kim ki ne eker
Bazan zehir çıktı bildiğim şeker
Açmış sarığını ufaktan çeker
Sofiy(i) mey-hânede gördüm bayıldım
(Yusufelili Huzuri)
Halk şairleri uyak konusunda çok geniş düşüncelidir. Söz içinde, mimikleri, ağız, dudak hareketlerini bile uyak olarak kullanmışlardır. Şu dizeler bunun en güzel örneğidir:
Gül-i ra’nâ ne bilinsin hele (koklama hareketi ve sesi) demeyince
Leb-i dil-cû ne bilinsin hele (öpme hareketi ve sesi) demeyince
*
Dedim: Dil-ber
Dedi: Lebpik
Dedim: Buk buk (öpüş hareketi ve sesi)
Dedi: Cık cık (hayır işareti ve sesi)
Redif, halk şiirinin en eski ve en önemli öğelerinden biridir. Halk şairleri redife uyaktan daha çok önem vermişlerdir. Bütün duygu, düşünce ve benzetmeleri rediften doğar. Halk edebiyatı ürünlerinin çoğunluğu rediflidir.
Halk şiirinde redif çok çeşitli biçimlerde görülür. Genellikle redif dizenin sonundadır. Kimi zaman dizenin ilk sözcüğü uyak, geri kalan sözcükler redif olabilir. Halk şairleri bu rediflerde dilin çeşitli özelliklerinden yararlanmışlar, çeşitli söz oyunlarını ve deyimleri çok çekici biçimlerde kullanmışlardır.
Aşağıdaki koşmaların redifleri bu durumu yansıtan en güzel örneklerdir:
Gönlümüz bağlandı zülfün teline
Alınmaz gözleri mestim alınmaz
Sencileyin cevr edici kuluna
Bulunmaz gözleri mestim bulunmaz
Karışmasın kimse benim kârıma
Rahm etmesin gören âh u zârıma
Hudâ takdir etmiş yazmış serime
Silinmez gözleri mestim silinmez
Düştüm ateşlere durmaz yanarım
İçip aşkın dolusundan kanarım
Müşkil işi ululara sorarım
Bilinmez gözleri mestim bilinmez
Hasretinle her dem bağrım deliktir
Kül oldu vücûdum şehri yanıktır
Cümle yollar bağlı haramiliktir
Gelinmez gözleri mestim gelinmez
Gevheri der yoktur derdime çâre
Onulmadı gitti sinemde yâre
Gönül bir şahindir her bir şikâre
Salınmaz gözleri mestim salınmaz (Gevheri)
*
Benim velvele-i feryâd u âhım
Esen rüzgârlara benzer de benzer
Halka halka tüten dûd-ı siyâhım
Gerdiş-i devvâra benzer de benzer
Râh-ı meşakkatte çektim çok cefâ
Maraz-ı hicrana bulmadım şifâ
Zevk u âlem deyü sürdüğüm safâ
Elem ü efkâra benzer de benzer
Sevdiğim âlemde varım dediğim
Seninçündür âh u zârım dediğim
Şimdi yüz çevirmiş yârim dediğim
Gittikçe ağyâra benzer de benzer
Hâlime rahm etmez ruhları alım
Yıkıldı hâtırım kalb-i melâlim
Cevr ü istiğnâda her-câi zâlim
Çarh ı sitem-kâra benzer de benzer
Aşk ile kılalım cengi savaşı
Tazelenip gider bağrımın başı
er ki Âşık Ömer gözlerim yaşı
Akan çeşme-sâra benzer de benzer (Âşık Ömer)
Aynı redifin bir şiir içinde bütün dizelerin sonunda kullanıldığı da görülür:
Türkü
Gökyüzünde tüten olsam
Yeryüzünde biten olsam
Al benekli keten olsam
Yâr boynuna sarsa beni
Yâr kolunda burma olsam
Yedikleri hurma olsam
Alçım alçım sürme olsam
Yâr kaşına sürse beni
Karac’oğlan uşak olsam
Yâr beline kuşak olsam
Bir atlastan döşek olsam
Yâr altına serse beni (Karacaoğtan)
Kaynak: Prof. Dr. Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi*